27 Mayıs 2014 Salı

Cinsel Sorunlar Boşanmaya Sebep Olabiliyor!

Uzmanlara göre, her 10 evli çiftten biri cinsel sağlık sorunuyla uğraşıyor ve bu durum bazen boşanmaların en önemli nedeni oluyor.

Cinsel ilişki esnasında kadının istemsiz olarak bedenini ve vajina kaslarını kasması sonucu cinsel ilişkiye girememe hali olan vajinismusun boşanmaların önemli sebeplerinden olduğunu söyleyen Jinekolog ve Cinsel Terapist Op. Dr. Yeşim Yerçok, bunun tüm dünyada sık karşılaşılan, ancak açıklanmadığı için yıllarca evlilik hayatında sır olarak kalabilen bir konu olduğunu belirtti.
Genellikle çiftlerin yakın çevre ve aileleri tarafından çocuk sahibi olmaları gündeme getirildiğinde veya bu konuda baskı başladığında bir uzmana başvurulduğunu aktaran Yerçok, vajinismus problemi ile ilgili şu tespitlerde bulundu: “Bu sorunu yaşayan kadınların sosyokültürel seviyeleri değişiklik gösterir. Dar zihniyetli, aşırı korumacı ve baskıcı aile ortamında yetişen kadınlarda görülebildiği gibi meslek sahibi, üniversite mezunu, kültür düzeyi yüksek kişilerde de görülebilir. Vajinismus sorunu yaşayanlar genellikle halen bakiredir, birkaç başarısız cinsel denemenin ardından vajina girişinde hissedilen acı duygusu ve korku nedeniyle cinsel birleşme gerçekleşmemiştir. Evli oldukları halde yıllardır bu halde evlilik hayatlarını sürdüren çiftlere oldukça sık rastlanmaktadır. Daha önce normal ve sağlıklı cinsel deneyimi olduğu halde zor doğum, kürtaj, kötü jinekolojik muayene, tecavüz gibi travmatik olaylardan etkilenip sonradan vajinismus yaşayan kadınlar da vardır.” geciktirici sprey
Vajinismus problemi olanların, tam olarak cinsel birleşme yaşamadıkları halde vajen ağzına dökülen spermler nedeni veya aşılama (inseminasyon) işlemiyle bebek sahibi olabildiklerini söyleyen Dr. Yerçok, ancak evliliğin mutlu ve sağlıklı şekilde devamı için sağlıklı bir cinsel hayatın son derece önemli olduğuna dikkat çekerek tedavi yöntemleri hakkında şu bilgileri verdi:
"Jinekolojik muayenenin zor olmasına rağmen doktorun hastasına karşı sabırlı ve anlayışlı yaklaşımı, hastanın rahatlaması ve gevşemesi için yapacağı sözlü telkin ve uygun pozisyon sağlanmasının ardından bir kaç dakika süren muayene sırasında ağrı ve acı hissedilmemesi hastanın endişe ve panik duygusunu ortadan kaldırır, doktoruna duyduğu güveni arttırır. Tedavi yaklaşık 1,5-2 saat sürmektedir. Seans pek çok egzersizden oluşmaktadır. (Nefes alma tekniği, dokunma egzersizi, imajinasyon (hayal etme), pelvik taban kasları rahatlatma, tüm vücut gevşeme, vajina kaslarını gevşetebilme, yüzleştirme gibi) Bilişsel yapılandırma ve sistematik duyarsızlaştırma dediğimiz tüm bu egzersizler ve olumlamalar sonunda hasta, cinsellik ve cinsel ilişkiye girme konusunda bilinçaltında geliştirdiği tüm olumsuz düşüncelerinden, korku ve endişelerinden kurtulmuş, kendini bedenine hakim, güvenli ve cesaretli hissetmektedir. En önemlisi kontrol edemediği vajina kaslarını kontrol edebilmeyi ve duvar gibi hissettiği vajina girişini rahatlatıp açabilmeyi öğrenmektedir. Yani seans sonunda hasta hem bedensel hem de beyinsel olarak kendisini cinsel ilişkiye hazır hissederek klinikten ayrılmaktadır. Gerekirse sonraki günlerde pekiştirme seanslarıyla uygulamalar tekrarlanır. Uygulamalar tamamen uyanık ve bilinçli zihinle gerçekleştirilir. Hastanın anesteziyle uyutulması, hipnoz, botox yapılması veya operasyonla kızlık zarının alınması gibi yöntemlerin hiç birisi kesin ve başarılı sonuç sağlamaz, aksine boşuna zaman ve para kaybına sebep olabileceği gibi çiftlerin umutsuzluklarının da artmasına yol açabilmektedir.” 

Türkiye’de 4 gençten biri cinsellik cahili

Ümran AVCI / AHT

BİRLEŞMİŞ Milletler'in (BM) Türkiye'de yaptığı bir araştırmaya göre, Türkiye'de her 4 gençten 1'i üreme organının ismini, 10 gençten 4'ü bebeğin geliştiği organın adını, 10 gençten 1'i gebeliğin oluştuğu zamanı, yine 10 gençten 1'i HIVE/AIDS'in ne olduğunu bilmiyor. Toplum Gönüllüleri Vakfı da bu tespit üzerine BM desteği ile 18-25 yaş arasındaki gençlere yönelik "cinsel sağlık" ve "cinsel üreme" sağlığı" eğitim projesi başlattı. Peki, Türkiye'de gençler cinsellik konusunda neden bu kadar cahil? Bilgisizlik eğitimden mi, aileden mi kaynaklanıyor? Konunu uzmanları bu sorunun yanıtını aradı. Görüşler şöyle...

'Birçok genç, kadının cinsel organını görmeden evleniyor'
Nöropsikiyatri Uzmanı Dr. Haydar DÜMEN:
BEN rakamı daha da yükselteceğim, yüzde doksanı bilgisiz. Bilgi deyince bilgi alınacak hiçbir kaynak yok. Aileden deseniz aile ortada. En bilgili aileler bile kendini tanımıyor. Birçok ailede kadının örneğin özelliklerini, cinsel açıdan erotik noktalarını bilmiyor. Gene Türkiye'de yüzde 50 erkek klitoristen habersiz. Nereden öğrenecek genç bilgisini? Genç gence, erkek erkeğe birbirlerinden öğrenecek. Birbirlerine aktardıkları şeyler gençlik enerjisinin cinsellikteki megalomanik kanıtı gibi bunu sayısal değerlerle ölçüyorlar. Akıl almaz sayısal değerler; ister penis boyu olsun ister mastürbasyon sayısı olsun. Bunların hepsi yanlış ve ters. Bunların hepsini kitaplardan öğrenecekler. Hani kitap? Ben 1967'den sonra üç kuşak eğittim. Bir Amerikalı kız ‘Benim kızlık zarım duruyor mu?' diye ne doktora gider ne de bundan intihar eder. Samanyolunda bir yıldız arıyoruz. Birçok insan, birçok genç hayatında kadın cinsel organı görmeden evleniyor.

'Gençlerin bilgisi az ve yanlış'
Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Arzu ÖNAL:
BÜTÜN ergenlerle bilgi paylaşımı yapmaya çalışıyorum. Gerçekten bilgileri az ve birçoğu yanlış. Bu konuda bilgilendirme yapılmasına rağmen tek seferde öğrendiklerini hatırlama oranları da çok düşük. Birçoğu cinsel organlarının isimlerini bile daha argo tabirlerle biliyorlar. Yabancı diziler çok izleniyor. Oradaki cinsellikle ilgili normalize edilmiş birtakım normları sanki Türkiye'de tamamen eşit bir sosyo - kültürel düzey varmış gibi kopyalamaya çalışıyorlar. 15 yaşında hamilelikler, hapse giren 17 yaşındaki erkek çocuklar gibi sıkıntılar oluyor. Bununla ilgili artık ilkokullarda bilgilendirme yapılıyor, dersler var ama yine de ya yeterli olmuyor ya da çocuklar tarafından çok sindirilmiyor. Ergenlikte tamamen birbirlerinden duydukları bilgiler ışığında hareket ediyorlar.

'Okullarda ders gibi anlatılması lazım'
Maltepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri İlköğretim Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ayla OKTAY:
BU konunun öğretilmesi ailede de, eğitim sürecinde de önemli. Tabii bunun okullarda da ders gibi de anlatılması lazım. Cinsel sağlık eğitimi diye bir konu var. O konunun okullarda da iyi anlatılması lazım. Ama tabii aile de pek yardımcı olmuyor galiba. Öğrencileri sürekli kaç göçe zorlarsak olan da bu. İki taraf da birbirine tanıyacak. Bunu insan gelişiminin bir parçası olarak görerek eğitimi verdiğimiz zaman çok da büyük bir problem olmayacak. Ama biz bu konuları sınıf programlarına koymakta zorlanıyoruz anladığım kadarıyla. Fen bilgisi öğretmenleri, biyoloji dersi veren bir öğretmen pekala bu konuyu da verebilir çocuklara. Kendi bedenlerini tanır ve bu beden fonksiyonları hakkında bilgi verirken pekala bu iş yapılabilir. Bunun sansasyonel boyutu değil sağlık boyutu çok önemli. Çocuk kendini nasıl koruyacak, nasıl temiz tutacak? Bedenini nasıl kullanacak? Bunlar çok önemli...

'Bilmiyorlar" demek gençlere haksızlık'
Üsküdar Üniversitesi Rektörü Psikolog Prof. Dr. Nevzat TARHAN:
BU araştırma gerçekçi değil. Bizim milletin en bildiği şeyi "bilmiyor" diyor. Biliyor elbette. Soruyu soran nasıl sordu? Bizim halk arasındaki deyiş yerine, İngilizce penis diye sorarsanız bilmez. Gençler birbirini eğitiyor deniyor burada haklı. Genelde anne baba eğitiminden çok gençler burada akran eğitimi tarzında oluşuyor. İlke olarak sakıncalı değil ama doğru yapılması önemli. Gençler şu anda internet üzerinden daha çok öğreniyorlar. Bu konuda BM uzmanları, doktorları eğitim gören gençlerin kendi yaşıtları arasında bilgi verdiğine yönelik bir tespiti var. 291 eğitici akran yetiştiriyorlar ve 10 bin gence cinsellik eğitimi verdiklerine dair bilgi var. Üreme organlarının adlarını bile bilmiyorlar derseniz burada gençlere haksızlık olur. Burada abartı var. Soru sorma biçiminden kaynaklanmış olabilir. Utanma duygusunun etkisiyle söylememeleri bilmiyor anlamına gelmez. Bir erkeğe gidip bir kız anketör soruyorsa bildiğini söylemez.

'Devletin yok farzettiğini vatandaş da yok farzediyor'
Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği Genel Başkanı Psikiyatr, Psikoterapist Dr. Cem KEÇE:
DEVLET cinselliği yok farzediyor. Kendisine ait olan yerlerde yani kamu kurum ve kuruluşlarında, eğitim alanında, sağlık alanında yok farzediyor. Devletin yok farzettiğini vatandaş da yok farzediyor. Birincisi bu. Cinsel eğitim devlet tarafından anaokulundan itibaren verilmeli ama böyle bir şey yok. Aileler cinsel eğitim vermeli ama böyle bir şey yok. Bu konuda medya da biraz kabuğuna çekildi son yıllarda. Eskiden medya daha cesurdu. Son yıllarda medya da cinselliğe kapılarını kapattı. Aileler utanıyor konuşamıyor. Çocuklarına nasıl cinsel eğitim vereceklerini bilmiyorlar. Ve gençlerimiz internette daha fazla kışkırtıcı ve yanlış haberlere itibar ediyorlar. Gerçek cinselliğin sevginin bir paylaşımı olduğunu öğrenmek yerine pornografinin tuzağına düşüyorlar. Böyle olunca da cahil bir toplum, cahil bir gençlik, sorunlu bir cinsel hayatı olan mutsuz bir ülke olduk.

Sağlıklı cinsellikte sınırlar olmamalı

Dr. Psk. Cengiz Demirsoy ve Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy, Dünya Cinsel Sağlık Birliği (WAS) tarafından düzenlenen Dünya Cinsel Sağlık Günü nedeniyle yaptıkları değerlendirmede cinsellikle ilgili toplumsal tabulara değindiler.
 

En büyük engel tabular

 
Sağlıklı cinselliğin önündeki en önemli engellerden birinin tabular olduğuna vurgu yapan Dr. Psikolog Cengiz Demirsoy, ntvmsnbc.com'da yer alan açıklamasında; 'Mutlu ilişkiler ve cinsel yaşam için önce tabuları yıkmak gerekiyor. Cinsellik ve cinsel konuların konuşulması, cinselliğin ayıp olduğu, kadının cinsellikten zevk alması, cinsel fantazi kurmak, kadının cinsel ilişkiyi başlatması şeklinde ülkemizde olduğu kadar dünyada da başlıca tabular arasında yer alıyor. Bu da bireysel ve toplumsal olarak cinsellik hakkında pek çok yanlış bilgiyi beraberinde getiriyor. ‘Kadın cinsel ilişkiye daima hazırdır’, ‘erkek cinsel ilişkiye daima hazırdır’, ‘cinselliğin temel amacı cinsel ilişkidir’, ‘cinsel doyum penisin büyüklüğüyle doğru orantılıdır’, ‘mastürbasyon zararlı ve günahtır’, ‘karşı koymayan kadına tecavüz normaldir’ gibi toplumsal yanılgılar, yanlış davranışlara ve cinselliği konuşulmayan ya da ayıp bir konu olarak tanımlanmasına sebep oluyor. Böyle durumlar kişilerde korku, önyargı veya saldırgan davranışları da beraberinde getiriyor. Toplumların sürekli olarak doğru ve yeterli bilgilendirilmesi (radyo, TV, güvenilen internet siteleri), okullarda (ilköğretimden üniversiteye kadar) cinsel bilgiler dersi olması, evlilik öncesi eğitim ve kurslar, güvenilen kaynak kitaplardan yararlanılması çok önemli. Ayrıca cinsel işlev bozuklukları için kişiler mutlaka terapistlere, psikologlara, psikiyatristlere, aile hekimlerine, hastanelere ve aile sağlığı merkezlerine başvurmalıdırlar' dedi. 
 

Cinsellik eğitimi şart

 
Uzm. Psk. Çiğdem Demirsoy ise 'Cinsellik aslında yaşamın doğal, sağlıklı bir yanı ve ayrılmaz bir parçasıdır ama biyolojik, psikolojik ve sosyokültürel boyutu olan karmaşık bir yaşantıya sahip olduğumuz için cinsel sağlığa etki eden pek çok faktör vardır. Bu faktörlerden en çok etkilenen alan ise cinsellik ve cinsel sağlık. Yine bu karmaşık yapıdan dolayı cinsel sağlık tıp, psikoloji, sosyoloji gibi birden fazla disiplinin hem kendi içinde hem de ortaklaşa çalışmalarda bulunmasını gerektiren bir alan. Cinsellik toplumda çok rahat konuşulamayan bir alan olduğu için kulaktan kulağa aktarılan yanlış bilgilerle öğreniliyor ve farklı kültürel bakışların işin içine girmesiyle iyice karmaşık bir hal alıyor. Durum böyle olunca doğru bilgiye ulaşmak ve iç sesini dinlemek ise iyice zorlaşıyor. Oysa biliyoruz ki cinsel sorunların nedenleri arasında hatalı bilgi ve inançlar ilk sırada geliyor. Hem bireyin cinsel sağlığı hem de toplumda cinselliğe karşı sağlıklı bir bakış açısının gelişmesi, bu bilgilerin topluma aktarılması, cinsel eğitim çok önemli. Bu konuda farklı disiplinleri bünyesinde bulundurduğu için üniversitelere büyük iş düşmektedir' şeklinde konuştu.

Kadınlar niçin orgazm taklidi yapıyor?

Aile Sağlığı Araştırma Derneği’nin Yönetim Kurulu Üyesi Dr Ece Hattat orgazm taklidinin uzun vadede hem cinsel tatmin hem de ilişki kalitesini düşürdüğünün altını çiziyor: “ Sürekliorgazm taklidi yapan bir kadın yaşadığı cinsel tatminsizlik nedeniyle partnerine karşı öfke geliştirebiliyor, cinsellikten soğuyabiliyor.  Cinselliği sadece partnerin ihtiyaçlarını karşılamak için ve bir görev gibi yapmaya başlayabiliyor.  Bu da giderek daha fazla isteksizlik ve ilişki sorunlarına yol açıyor.“ Aile Sağlığı Araştırma Derneği’nin internet üzerinden yaptığı son araştırma  kadınların neden orgazm taklidi yaptıklarını gösteriyor. 
 
Dr. Hattat’ın verdiği bilgilere göre araştırmaya katılan 1100 kadından %34’ü orgazm olursa, partnerinin cinsel beraberliği tatminkar ve mutlu bitireceğini ve bu durumun ilişkiyi olumlu etkileyeceği düşünüyor; bu nedenle taklit yapıyor.  %28’i  cinsellikle ilgili beklentilerini ve isteklerini partnerine söylemekten çekiniyor.  "Eşime isteklerimi söylersem beni yanlış değerlendirir" diye düşünebiliyor.%38’i ise erkeğin her zaman ihtiyaçlarını doğal olarak anlayacağına inanıyor.  Hatta buna falcılık beklentisi de diyoruz.  Oysa bir erkek otomatik, içgüdüsel olarak partnerinin neden hoşlandığını anlayamayabiliyor.  Kadın zevk aldığını ve orgazm olduğunu taklit ile erkeğe söylediği zaman, erkek partnerinin cinsel ihtiyaçları ile ilgili yanlış bir geri dönüş almış oluyor.  Ayrıca araştırma sonuçlarına göre Türk kadınlarının partnerlerinin tatminine %90 oranında önem verirken, kendi tatminlerine çok daha az, % 62oranında önem verdikleri görülüyor.  
 
Orgazm olmanın altın kuralları bunlar
 
Dr Hattat orgazm olmanın altın kurallarını şöyle özetliyor: “ Orgazm cinsel uyarılma ve zevkin devam ederek bir doruğa ulaşması.  Orgazm sırasında kadın vücudunda meydana gelen değişimler, salgılanan hormonlar, psikolojik ve duygusal tatmin hissi, kadının hem cinselliğe, hem partnerine hem de ilişkisine olan duygu ve düşüncelerini etkiliyor.  Mutlu ve tatminkar bir şekilde cinselliği tamamlayan kadında cinselliğe karşı olumlu hisler gelişiyor, daha sonraki cinsel ilişkiler için önemli bir motivasyon oluşuyor.” 
 
Dr Ece Hattat kadın orgazm fizyolojisinin erkeğe göre daha karmaşık bir yapıda olduğunu anlatıyor: 
“Kadında orgazm organik faktörler kadar psikolojik, sosyal ve duygusal faktörlere de bağlı.  Hormonlar, damar sistemi, sinir sisteminin iyi çalışması gerekiyor.  Cinsel bölgedeki hislerin iyi olması, kas yapısının doğru çalışması önemli.  Bu hislerin ve kas yapısının ölçümleri artık yapılabiliyor. Altta yatan bir sebep nedeniyle (mesela diyabet, tiroid sorunları, doğum, menopoz) veya kullanılan bir ilaca bağlı olarak bu mekanizmada meydana gelen sorunlar orgazm olmayı etkileyebiliyor.  Psikolojik olarak ise bir kadının cinsel bilgi seviyesi, şehir efsanelerine ne kadar maruz kaldığı, çocuk-aile-iş gibi hayat sorumlulukları, vücudunu ne kadar beğendiği gibi pek çok faktör orgazm olmasını etkileyebiliyor.  Kadının partneri hakkındaki hisleri, ilişki kalitesi, sevgi-saygı düzeyi, samimiyeti gibi faktörler kadın cinselliğini etkiliyor.   Cinsel beraberliğin rutini de önemli bir kriter.  Ön sevişmenin kalitesi ve süresi, eşin kadına yaklaşımı, kadının cinsellikte eşinin yanında kendini ne kadar rahat hissettiği önemli. "Kesinlikle orgazm olamayacağım", "Orgazm olmamı beklerken eşim sıkılıyor" gibi düşünceler olumsuz şartlanmalar yaratarak orgazm ihtimalini zorlaştırıyor. “Eşim duygusal yakınlık göstermiyor” “Sadece seks istediğinde beni umursuyor” “Kulağıma romantik bir şey söyleseydi” “Beni sadece yatakta iyiysem seviyor” tarzı düşünceler oluşabiliyor.  “Hiçbir şey hissetmiyorum” “Hiç uyarılmıyorum” “Galiba orgazm hiç ulaşamayacağım” “ Ne zaman bitecek?” “Canım yanıyor” “gibi düşünceler var olan cinsel problemleri daha da arttırıyor.”  
 
Sonuç olarak Dr Hattat’a göre bir kadının uyarılması yatak odasından çok daha önce başlıyor . Dr Hattat şöyle devam ediyor: “Ancak cinselliği bir yarış, orgazmı da varılması gereken bir hedef gibi değerlendirmemeliyiz.  Tabii ki  hiç orgazm yaşayamayan bir kadında bir süre sonra cinsel isteksizlik, cinsel uyarılma sorunları, cinselliğe odaklanma güçlüğü, öfke, kırgınlık, depresif ruh hali gibi sorunlar gelişiyor.  Özellikle eşin erken boşalma gibi bir problemine bağlı olarak orgazm yaşayamayan kadınlarda eşe karşı öfke ve kızgınlık zaman içinde artabiliyor.   Ancak her seferinde orgazm olmak şart olmasa da, orgazm olmak önemli.”

Porno izlemek cinsel yaşamı neden etkiliyor

Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği porno filmlerin cinsel yaşamınasıl etkilediğini açıkladı.

Porno izlemenin giderek artması, cinsel sorunlar nedeniyle sağlık kuruluşlarına yapılan başvuruları arttırdı.
Toplumsal çalışmaları ve basın açıklamalarıyla ülkemizde gündem yaratabilen Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED), “Porno ve Getirdiği Cinsel Sorunlar” konusunda bir basın açıklaması yaptı. İşte CİSED’in basın açıklamasından çok çarpıcı başlıklar

Porno filmler, erkekleri gerçeklikten uzaklaştırıyor
Normal bir cinsel performansa ve penis ölçüsüne sahip oldukları halde bununla yetinmeyen ve cinsel performanslarını arttırmak ya da penislerini büyütmek isteyen erkeklerin sayısının her geçen gün arttığını ifade eden CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Günümüzde birçok çocuk, genç ve yetişkin cinselliği internet üzerinden keşfediyor. Cinsellik hakkında sağlıklı ve doğru bilgiler veren, sizi gerçekliğe yönlendiren sitelerde geziliyorsa sorun yok. Ancak öyle siteler var ki bu sitelerden doğru bilgileri almak, cinselliği öğrenmek mümkün olmuyor. Özellikle porno filmlerin yayınlandığı sitelerde cinsellik ve cinsel birleşme cinsel organlara odaklı ve doğallıktan uzak bir şekilde sunuluyor. Cinsel eğitim düzeyinin düşüklüğü, cinselliği konuşamamak ve paylaşamamak ya da sadece zevk için çağımızın bilgi fabrikası olan internete yönlenen insanlarımız, porno filmlerde izlediklerini gerçekmiş gibi algılamaya ve ulaşılması hiç de gerekli olmayan cinsel standartlara farkına varmadan şartlanmaya başlamaktadırlar. Bu filmlerde rol alan erkek oyuncuların olağanüstü penis boylarıyla sergiledikleri bitmek bilmeyen cinsel performansları izleyen kişileri “ben neden böyle değilim? Neden ben de böyle olmayayım?” duygu ve düşüncesine itmekte, denenmeye çalışılan bir takım ilişki şekilleri eşler arasında anlaşmazlıklar yaratmakta, kısacası bu yolla cinselliği keşfetmek beraberinde sorunlar da getirmektedir. Gerçek cinsellik; içerisinde güvenmek, dokunmak, konuşmak, sarılmak, sevmek, saygı duymak, şefkat göstermek gibi pek çok insani unsuru bulunduran bir cinselliktir. Cinselliğin tüm unsurlarının doyurucu bir şekilde işlendiği bir porno film bulmak ise neredeyse imkânsız gibidir. Pornografi sektörü, bu iş için özel olarak seçilmiş erkek ve kadınlar üzerinden dönmektedir. Ortalama penis boyu 14 cm’dir. Normal kabul edilen 10 cm ile 18 cm arasında bir penise sahip olmasına rağmen penis boylarını veya çapını beğenmeyip ticari tuzaklara düşen, yanlış operasyonlar yaptıran çok sayıda mağdur görüyoruz. Bunlar masum ameliyatlar değildir. Bu tip ameliyatların anestezi komplikasyonları, kanama, iltihap, yara iyileşme problemleri, sinir hasarlarına bağlı his kaybı, cinsel isteksizlik ve sertleşme sorunu gibi riskleri vardır.” dedi.
Porno cinsel yaşamı renklendirmek için bir araçtır
CİSED olarak pornoya karşı olmadıklarını belirten CİSED Medya ve Halkla İlişkiler Koordinatörü Psikolog Serap Yeşil; “Porno filmler, çiftler arasında fantezi dünyalarını geliştirmek ve cinsel yaşamlarını renklendirmek için önerilebilecek bir araçtır. Ancak eğitimsizlikle porno birleştiğinde bu cinsel yaşamı olumsuz etkileyen bir araç haline gelmektedir. Porno kültürünün sadece erkekleri değil, kadınları da etkilediğini özellikle son yıllarda yapılan araştırmalarda görüyoruz. Porno izleyen kadınların da kendi vücuduna, cinselliğine ve ilişkilerine bakışı değişiyor. Filmlerdeki kadın oyuncuların saatler boyu süren hazları, abartılı sesleri, üst üste orgazmlar yaşıyor olmaları beklentilerin değişmesine yol açıyor.
Partnerleriyle ilgili yanlış ya da abartılı beklentiler erkeğin üzerinde performans endişesi yaratıyor. Erkekte empotans, erken boşalma ve orgazmı yaşayamama gibi sorunlar çıkıyor. Kadında cinsel mutsuzluk baş gösteriyor. Galiba, en güzeli bu işi dozunda götürmek; yani pornoya inanmamak ama gerektiğinde cinsel fantezi olarak pornoyu bir seçim olarak değerlendirmektir.” dedi.

KADINLARI CİNSELLİKTEN SOĞUTAN 10 NEDEN

AİLE Sağlığı Araştırma Derneği Başkanı Prof. Dr. Halim Hattat, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeni ile kadınlarda cinsel sağlık konusunu ele alan son araştırma sonuçlarını açıklıyor:
“Zannedildiğinin aksine, kadınlarda cinsel sorunlar erkeklere aslında daha fazla görülüyor.  27 ülkede yaklaşık 12 bin kadını takip eden uluslararası bir çalışma neredeyse 10 kadından 6'sının cinsel tatminsizlik yaşadığı gösterildi.  Yine 29 ülkede 30 bin kadın üzerinde yapılan başka bir araştırmada kadınların %40'ının en az bir cinsel sorun yaşadığı ortaya kondu. Aile Sağlığı Araştırma Derneği olarak internet üzerinde yaptığımız bir çalışmamıza göre Türkiye’de her 10 kadından 9’u cinsel hayatından mutsuz. Bunlar çok ciddi rakamlar!  Hayatı boyunca hiç uyarılma veya orgazm yaşamamış pek çok kadın var!  Üstelik sorun bununla da sınırlı değil.  Kadınlarda cinsel sorunlar çoğu zaman bir arada görülüyor, yaşla artıyor ve eşlerin yaşadığı cinsel sorunlarla daha da büyüyor.  Buna rağmen cinsel sorun yaşayan kadınların çoğu hiçbir tedavi arayışına girmiyor.  Partneriyle konuşmakta zorlanıyor, utanma nedeniyle doktora başvurmuyor, sağlık profesyonellerinin kendilerini yanlış anlayacağından korkuyor”.  
 
KADINLARI CİNSELLİKTEN SOĞUTAN 10 NEDEN
 
Prof. Dr. Halim Hattat internet üzerinden yapılan ve 3800 kadının katıldığı araştırma sonuçlarına göre kadınları cinsellikten soğutan 10 nedenin şöyle sıralandığını belirtiyor:
 
1. İlişkideki duygusal problemler
2. Günlük stres ve yorgunluk, iş-aile-ev hayatındaki sıkıntılar
3. Altta yatan hastalıklar (şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kolesterol sorunu, MS, depresyon, bazı jinekolojik sorunlar gibi) ve geçirilen ameliyatlar 
4. Partnerin cinsel sorunu (erken boşalma, sertleşme sorunu, cinsel isteksizlik, penis boy ve hacim problemleri gibi) 
5. Cinsel sorunlar (vajinismus, orgazm sorunu, isteksizlik, uyarılma problemleri gibi)
6. Kullanılan ilaçlar (örneğin bazı antidepresanlar)
7. Yanlış cinsel bilgiler ve şehir efsaneleri 
8. Yaşam tarzı yanlışları (kötü beslenme, hareketsiz bir yaşam, kilo fazlalığı, sigara-alkol kullanımı  gibi)
9. Cinsellikle ilgili arzu, düşünce ve hisler ile cinsel sorunları partnerle paylaşmamak
10. Rutin, heyecandan ve duygusal yakınlıktan yoksun bir cinsel yaşam
 
TÜRK KADINLARı NE SORUYOR? 
 
Kadınlarda başlıca görülen cinsel sorunlar arasında cinsel isteksizlik, uyarılma, ıslanma ve orgazm problemleri ile Ağrı hastalıkları ve Vajinismus (cinsel birleşme sağlayamayacak derecede kasılma) yer alıyor.  En sık görülen sorun ise cinsel isteksizlik! Ancak ülkemizde diğer Avrupa ülkelerine göre vajinismus sorunu ve ağrı hastalıkları ön plana çıkıyor.  Kadınlarda cinsel sorunlar genelde bir arada görülüyor.  Örneğin orgazm olamayan bir kadında zamanla cinsel isteksizlik gelişebiliyor.  Veya cinsel ilişkide kayganlık sağlama güçlüğü çeken bir kadın ağrılı cinsellik yaşayabiliyor.  Dolayısıyla öncelikli problemin ne olduğunun anlaşılması ve buna yönelik bir tedavi planı oluşturulması gerekiyor. 
 
2002 yılından itibaren  Aile Sağlığı Araştırma Derneği’nin Cinsel Sağlık Danışma Hattına kadınlar tarafından sorulan soruların dağılımı şöyle:
 
Vajinismus 31%
Cinsel İstekte Azalma %24
Orgazm Sorunları %12
İlk Gece Korkusu %9
Kızlık Zarı %7
Uyarılma Sorunları %7
Kısırlık %4
Hamilelikte Cinsellik %4
Diğer %2
 
KADIN CİNSEL SORUNLARI SADECE PSİKOLOJİK DEĞİL!
 
Kadınlarda  cinsel sorunların tamamen stresten ve ruh halinden kaynaklandığına inanılıyor. Oysa kadınlarda da cinsel sorunlar -aynı erkeklerde olduğu gibi- fizyolojik, psikolojik veya sosyal kaynaklı oluşuyor.  Üstelik son yıllarda yapılan çalışmalar, kadın cinsel fonksiyon sorunlarında organik faktörlerin ön plana çıktığını gösteriyor. Anatomik, damarsal, hormonsal, sinir sistemik kaynaklı sorunlar organik nedenleri oluşturuyor.  Altta yatan şeker hastalığı, yüksek tansiyon-kolesterol, kalp-damar sorunları, idrar yolu enfeksiyonları ile jinekolojik rahatsızlıklar kadınlarda cinsellik için sık rastlanan risk faktörleri arasında bulunuyor. Sağlıksız beslenme, kilo fazlalığı, hareketsiz bir yaşam, sigara-alkol, stres gibi yaşam tarzı faktörleri de cinsel sorunların oluşmasına etki ediyor. Özellikle damar sertliği ve sigara alışkanlığı  kadınlarda cinsel organlara giden kan akışını azaltıp, uyarılmayı ve kayganlığı azaltabiliyor.  Tiroid problemlerinde de cinsel isteksizlik görülebiliyor.  Nörolojik hastalıklar sonucunda beyinden cinsel organlara giden mesaj engellenebiliyor.  Üreme organlarına ait cerrahi girişimler ile mesane ve bağırsağa yönelik operasyonlar sırasında oluşabilen sinir zedelenmeleri de cinsel işlev bozukluğuna yol açabiliyor. Ooferektomi (yumurtalıkların alınması) sonrasında yaşanan hormon eksikliği veya mastektomi (memenin alınması)  sonrasında gelişen vücut imajı sıkıntıları da cinsel yaşamı etkileyebiliyor.  Kalp hastalıkları, hipertansiyon, depresyon ve mide şikayetlerinin tedavisinde kullanılan kimi ilaçlarla bazı idrar söktürücüler de cinsel isteği ve uyarılmayı azaltabiliyor. 
 
DUYGUSALLIK ÖN PLANDA 
 
Kadın cinselliği erkeklere göre daha karmaşık ve duygusallığın ön plana çıktığı bir yapıya sahip.  Dolayısıyla kadınlarda cinselliğin psikolojik boyutu da çok önemli. Şefkat ve yakınlık hisleri birçok kadın için cinselliği teşvik edici oluyor. İlişki sorunları, duygusallıktan, yakınlıktan, iletişimden uzak bir beraberlik ise cinsel problemlere zemin hazırlıyor.  Yanlış veya yetersiz cinsel bilgilerle büyüyen veya çocukluk döneminde cinsel travma yaşayan bireylerde cinsel işlev bozukluğuna yatkınlık oluşuyor. Hayatın ileri evrelerinde yaşanan cinsel tatminsizlik, cinsellikten korkma, cinsellik hakkında kalıplaşmış şehir efsaneleri, depresyon, endişe sorunları, aile ve iş yaşamında yoğun stres, vücut imajı sorunları da cinsel sorunlara yol açabiliyor.  Kadın cinsel sorunlarının gelişimden eşin cinsel performansı da önem taşıyor.  Eşinde cinsel isteksizlik olan, sertleşme sorunu veya erken boşalma problemi bulunan, eşiyle hiç önsevişme yaşayamayan, cinsel istek ve arzularını eşiyle paylaşamayan bir kadında mutlaka ve mutlaka tatmin azalıyor. Kadın vücudunun cinselliğe hazır hale gelmesi, cinsellikte keyif alınan noktalar erkekten farklılık gösteriyor.  Bu nedenle psikolojik sebepleri araştırırken, cinsel ilişki rutinini de incelemek gerekiyor.  
 
TEK BİR HAP ÇÖZMEZ!
 
Kadın cinsel sorunlarının tedavisindeki ilk adım  problemi kabul edip, bir uzmana başvurmak.  Cinsel sorun yaşayan 10 kadından 4’ü problemini hiç kimseyle konuşmuyor ve 10 hastadan 8’i tedavi görmediğini belirtiyor. Oysa kadınlarda uzman bir ekip, doğru tanı ve tedavi seçenekleri ile cinsel sorunların tedavisi mümkün. Tedavideki amaç, cinselliği etkileyen tüm organik, psikolojik ve sosyal faktörleri ortaya çıkarıp, hem cinsel sorunları tedavi etmek hem de çiftin birlikte mutlu ve kaliteli bir cinsel yaşama kavuşmalarını sağlamak.  Şu anda tedavide kullanılabilen sistemik veya lokal ilaç tedavileri ile terapi teknikleri bulunuyor. Kadın cinselliği ile ilgili hormon takviyeleri ve diğer ilaç destekleri konusunda çeşitli araştırmalar devam ediyor.  Tedavilerin başarı oranları konusunda gelişmeler var.  Ancak kadınlarda cinsel sorunların aynı anda birden fazla görülmesi ve duygusal-psikolojik ve sosyal faktörlerin organik faktörle iç içe olması nedeniyle, cinsel sağlık sorunu yaşayan kadınlarda tanı ve tedavi süreçleri daha kapsamlı olabiliyor ve birden fazla tedavi gerekebiliyor.   Bu durumda ana problemin ne olduğunun ortaya çıkarılması ve tedavinin esas etken faktörlere göre düzenlenmesi önem taşıyor. 
www.milliyet.com

Erkeklerin Erken Boşalmada ilkel savunma yöntemi

Erkeklerin cinsel hayatlarındaki en büyük kabuslarından biri hiç kuşkusuz ki erken boşalmadır. Hemen her erkek hayatının bir döneminde erken boşalma sorunu yaşayabilir. Boşalma kontrol edilebilen bir reflekstir ve erken boşalmanın yüzde 100 tedavisi vardır. Peki erkekler neden erken boşalır? Erken boşalma genetik midir, yoksa öğrenilmiş bir refleks midir? Erken boşalmada psikolojinin rolü nedir?

Erken Boşalma Eski Devirlerden Beri Var

Erken boşalmanın erkeklerin en sık yaşadığı cinsel sorunlardan biri olduğunu söyleyen Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Genel Başkanı Dr. A. Cem Keçe; "Erken boşalma, erkeğin boşalma refleksi üzerinde istemli kontrolünün olmaması durumudur. Erkekler bize en çok erken boşalma şikayeti ile başvurmaktadırlar. Erken boşalma genellikle halk arasında partnerini tatmin edemeden boşalma, penis vajinaya girmeden, değer değmez ya da penis vajinaya girdikten birkaç dakika sonra boşalma olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlar kısmen doğru olmakla birlikte aslında erken boşalma yerine denetimsiz boşalma ifadesini kullanmak daha uygun olacaktır. Yani önemli olan erkeğin ne kadar sürede boşaldığı değil, boşalma refleksi üzerinde istemli kontrolü olup olmadığıdır" dedi.

Erken boşalmanın çok eski devirlerden beri var olduğunu söyleyen Dr. Keçe; "Erken boşalma bize göre kazanılmış bir reflekstir. Çok eski devirlerde ilkel çağlarda yaşayan insanlar doğada yaşamlarını sürdürmek ve canlarını korumak zorundaydılar. Seks yaparken de bir yandan da her an vahşi bir hayvanın saldırabileceği korkusunu yaşamaktaydılar. Bu nedenle de erkek bir an önce işlerini bitirmeyi yani boşalmayı amaçlıyordu. Seksten keyif almak için huzurlu bir ortam gereklidir. Eğer huzur yoksa ve tehlike varsa vücutta adrenalin salgılanır ve kişi bir an önce bulunduğu ortamdan kaçmak ister. Yani erken boşalma da insanın kendini korumak için geliştirdiği bir savunmadan oluşmuş ve nesilden nesile aktarılmış bir davranış örüntüsüdür. Yani erken boşalma ilkel bir savunmadır" dedi.

Sevişirken İnsan En Savunmasız Halindedir

Seksin kişinin en saf ve savunmasız hali olduğunu söyleyen CİSED Genel Başkan Yardımcısı Psk. Gülüm Bacanak; ise, "Sevişirken insan en saf, en savunmasız halindedir, tehlikelere karşı açıktır. Bu, hem dışarıdan gelebilecek fiziksel tehlikeler olabileceği gibi, hem de başka bir insanla özel bir anı paylaşma ve ona karşı korunmasız durumda olmanın yaratabileceği tehlikedir. Yani erkek bazen bu yakınlıktan korkabilir ve yakınlığa karşı bir koruma kalkanı olarak da erken boşalma ortaya çıkabilir" diye konuştu.

Erken boşalmanın birçok farklı nedene bağlı olarak oluşabildiğini söyleyen Psk. Bacanak; "Cinsel sorunla karşılaşmak ve bunu kabul etmek erkek için kolay değildir. Çünkü erkekler cinsel performansı erkekliğin göstergesi olarak görürler. Erken boşalan erkekler bu durum karşısında partnerlerinden utanırlar ve  özür dilerler. Bu çok yanlış ve yapılmaması gereken bir davranıştır. Ayrıca, bütün suçu penislerinde görürler ve penisi kontrol edemedikleri için kızarlar. Oya ki erken boşalmada suçlu olan penis değildir, olusuz düşüncelere ve bilişsel çarpıtmalara sahip olan beyindir"  dedi.

Erken Boşalma, Erkeğin Hayata Karşı Duruşu Olabilir

Erken boşalma erkeğin hayata karşı duruşu ve hayatı algılayış biçiminin bir sonucu olarak da yaşanabilir. Erken boşalan erkeklerin ortak özellikleri vardır. Bunlar;

- Hızlı yemek yerler,
- Hızlı araba kullanırlar,
- Hızlı konuşurlar,
- Her konuda aceleci ve sabırsız davranırlar,
- Çabuk sinirlenirler, stresli ve gergindirler,
- Kontrolsüz davranışları vardır,
- Ya çok çabuk güvenirler ya da güven duymada zorlanırlar,
- Kaygılı ruh halleri vardır,
- Çocukluklarında babalarıyla sorunları vardır,
- Çocukluklarında yataklarını ıslatmışlardır,
- Genellikle eğitim düzeyleri yüksektir,
- A tipi kişilik yapısına sahiptirler. Yani rekabetçi, sosyal alanda ve mesleğinde hırslı, sabırsız, aynı anda birkaç iş yapmayı seven, insanlara ve olaylara çabuk sinirlenen, onaylanmayı bekleyen, sorunlu bir dinlenme tarzı olan, daima telaşlı, vb. özellikleri vardır. Eğer erkek bu özelliklerini kontrol edemezse yatakta boşalmasını kontrol etmesi de çok zordur. Çünkü erken boşalma erkeğin hayata karşı bir duruşu, varoluş şekli de olabilir.